11 Ocak 2012

09.01.2012

İki yıl önce bugün. Mutlu başlamıştık. beraberdik. Ne olacağını bilmiyorduk. Hiç.
Yapacağımız şeyler vardı onlarla. Neydi hatırlamıyorum. Günün bıraktığı izden olacak. Yoksa inan ki iyidir hafızam.
Onunla köşede ayrıldık. Sonra bir telefon. Bir şaşkınlık. Yutkunamamak buydu. Hıçkırıklar. Benim dostum. Gülümsemeleriyle bilinirdi. Kocaman kırmızı dudaklarını aralar bembeyaz ve düzenli dişleriyle ağız dolusu gülerdi. Etrafımdaki en büyük neşeydi. Şimdi o.. Bir daha..
Otobüse bindim. Bütün planlar değişmişti. (Elbette.) "Olabilecek en kötü şey oldu." demişti soğukkanlı sesiyle. Oysa ben dayanamıyordum. Ben bu sefer güçlü olamıyordum. Kaybolacak olan gülüşlerine üzülüyordum önce. Sonra parıldayan gözlerine. Sonra o ince kelimeye, o ince çizgiye.
Ağlıyordum. Nerede olduğumun bile farkında değildim. Hıçkırıyordum. Etrafı göremiyordum gözyaşlarımdan. Bulanıktı. O gün, hafızamda da bulanık şimdi.
Hatırlıyorum. Bir el uzandı arkadan. Çizgileri seçemiyordum, birkaç rengi fark edebiliyordum ancak. Beyaz bir şey verdi elime. Dokusunu hissedince anladım, mendilmiş. Sildim gözyaşlarımı. Teşekkür edemedim. Sesim çıkmıyordu.
Hıçkırıyordum. Oysa kalabalıkta ağlayamazdım ben. İnsanlar garip garip bakıyordu muhakkak. Göremiyordum.
Yanına gidecektim. "Gidiyorum." dedim ona. Önce izin vermedi. Sonra sebebini söyledim. Sesi çıkmadı. Çünkü o ince kelimeyi kullanmıştım. O kelime her şeyi sessizliğe boğardı. Sahi, sessizlikti bir anlamı da.
Yanına varabildik sonunda. O upuzun yolun nasıl geçtiğini bile anlayamamıştım. Çünkü iki heceydi ya, bir saniye sürerdi söylemesi.
Ne demeliydim ki şimdi? Büyükler "Başınız sağ olsun." derlerdi. Ama ben büyük değildim ki. Benim söylemek istediklerimin başının sağ olmasıyla da alakası yoktu hem. Ben ona gülümsemesini kaybetmemesini söylemek istiyordum, ben ona "Yanındayım." demek istiyordum. Ben ona, hiçbir şey söyleyemiyordum..
Gülümsüyordu. Ağlıyordum. Beni teselli ediyordu, onun için üzülüşüm onu hislendiriyordu. Oysa ben onu teselli etmeliydim. Nitekim, o kadar güçlü değildim.
Eve dönüyordum, acımı paylaşabileceğim biri vardı, her anımda yanımda olan, ağladığımı bilmese de hissedebilen. Sordu. Anlattım. "Ölmüş." dedim. Bu kadar basitti çünkü söylemesi. İki hece. Beş harf. Bir saniye sürerdi. İnceydi.
Yanımdaydı. "O bir daha gülmeyecek mi?" dedim ona, ağladım. Sarıldı. "Hayır canım, tabii ki de gülecek. Alışacak zamanla." dedi. "Sen de üzülmemeye çalış, bak, yanındayım ben.."
Şimdi iki yıl geçti üstünden. "Bugün ayın kaçı?" diye sordu, söyledik. "Tam iki yıl önce ölmüştü." dedi. Yine o kelime, sessizlik.. "Zaman ne çabuk geçiyor." dendi, "Ne kolay alışıyor insan." dendi. Gitmeler, dönmemeler, uzaklar..
Oysa o cümleleri büyükler söylerdi. "Zaman ne çabuk geçiyor." Yani ben öyle sanmıştım. yanlış da düşünmemişim ya, o cümleleri büyükler söyler. Peki ne değişti şimdi? Biz büyüdük mesela. "İnsan ne çabuk alışıyor."lar dilimizde eğreti durmuyor artık. O gitti mesela. İki yıl önce "Yanındayım." diyen o güvenilir sesi, bir ömür duysam asla doyamayacağım ve asla vazgeçmeyeceğim o sesi, artık yanımda değil mesela. Şimdimi onunla paylaşamıyorum mesela. Geçmiş.. Geçmiş bir kitap gibi aslında. Çok eski bir kitap. Hırpalanmış ve hırpalanacak olan bir kitap. Ama o, kitabın hep açık olan, en beyaz sayfasında kalakaldı. Ve ben sürekli onu okumaktan asla sıkılmayacağım. 


Kaybolmayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder