28 Şubat 2012

Anlayamıyorum. Neyi? Birçok şeyi. Neleri? Beni dinlemek isteyeceğini sanmıyorum. Anlatmak istersen dinlerim. Seni sıkmak istemem. Sana yardımcı olabilmek mutlu eder beni. Bana yardımcı olabileceğini sanmıyorum. Yine de içini döksen? Bilmiyorum..

...

neden bu kadar umursamaz ve sorumsuz olduğumu neden bu kadar anlayışsız olduğunu neden tam yanımda olması gereken zamanda arkasını dönüp gittiğini neden anlamlı sessizliklerin anlamsız sözlerden çok daha önemli olması gerekirken anlama dair hiçbir şeyin kalmadığını ve böylelikle hiçbir şeyin önem arz etmediğini neden insanların beni değerlendirdiğini neden kendimden nefret ettiğimi neden güzelim geçmişimi iki saniyede mahvettiğimi ve neden bu mahvediş için kimseden af dileyemediğimi neden zamanı geri alamadığımızı neden yağmuru bile hissedemeyecek kadar hissizleştiğimi neden etrafımda ne hissettiğimi ve düşündüğümü anında anlayıveren dostlara sahip olduğumu ve neden her şeyi çok hafife almama rağmen şansın hep yüzüme güldüğünü ve böylelikle hayatı hiç ıskalamadığımı neden hak etmediğim milyonlarca güzelliğe sahip olup da onların içinde bile mutlu olamadığımı neden böylesine takıntılı olduğumu ve bozuk bir plak misali sürekli aynı şarkının o sinir bozucu kısmını söyleyip durduğumu neden bir sürü insanın hayalindeki insan olabilecekken asla kendi hayalimdeki insan olamayacağımı ve neden geçmişimin beni sürekli sinsice takip ettiğini ve ayak seslerini her duyduğumda arkama dönüp bakmama rağmen onu bir türlü yakalayamadığımı neden insanları böylesine üzdüğümü ve neden kimsenin benden bunun öcünü almadığını ve neden eski kutuları defalarca karıştırmış olmama rağmen mazoşist bir şekilde bunu sık sık yapmayı sürdürdüğümü ve insanların gelip benden almadıkları öcü kendi kendimden aldığımı ve neden bütün bunlara rağmen rahatlayamadığımı ve neden böylesine..

...

Eskiden yağmurun altında yürüdüğümde, o dümdüz saçlarım düzensiz bir şekilde dalgalanırdı. Saçımın o şekli alması günlük hayatta hiç hoşuma gitmese de, yağmurun saçlarımı bozması beni mutlu ederdi. Yağmurdaki gezintimi sırılsıklam olmadan bitirirsem rahat etmezdi içim. Mutlu olurdum su birikintilerinin üzerinde özgürce ve ıslanmaktan korkmadan koştururken. Kendimi kaybederdim. Kendimi bulurdum.

...

Şimdilerde o mutluluğum da gitti. Hiçbir zaman sıcacık bir gülümsemeye sahip olamadım belki, ama doğal gülüşlerim de yüzümde donakalıyor şimdi. Gözlerim de hiç parlak olmadı ama, rengi değişti bu günlerde. İyice soğudu. Yeşildi, gri oldu.

...

Ama ben seni hep hayat dolu bilirdim. Diğerlerinin aksine, sana ruh gibi olduğunu söyleyenlerin aksine, ben seni hep gülümserken görürdüm. Bazen oturup düşünürdüm, o hiç mi üzülmüyor, o hep böyle capcanlı mı diye. Öyle bir hayat doluydun ki sen, seninle ben de hayatı keşfediyordum sanki. Hiçbir zaman sana istediğim ölçüde yakın olamamıştım ama, olabildiğim kadarı bile yetiyordu bana, mutluluğuma. 

...

acı çektiğimi ve neden gülümseyemediğimi neden gözyaşlarıma hakim olamadığımı neden böylesine sorunlu bir kişiliğe büründüğümü neden hayatının merkezi olduğumu söyleyip durmasına rağmen böyle durumlarda bana bunu hiç hissettirmediğini ve neden onlara da aynı şeyi söylemiş olduğu gerçeğini bir türlü aklımdan çıkaramadığımı neden böylesine unutulduğumu ve neden artık heves sözcüğünü daha çok irdelemeye başladığımı ve neden hayatımın en ince ayrıntısının bile etrafımdaki o iki yüzlü insanları böyle çok ilgilendirdiğini ve neden bunların başımıza geldiğini ve neden duygularıma istediğim ölçüde yön verebiliyorken düşüncelerimi değiştiremediğimi ve neden kocaman bir dostluk çemberinin içindeyken kendimi böylesine yalnız hissettiğimi ve neden bazen bazı şeyleri kabullenmek gerektiğini ve neden dünyada ölüm gibi bir gerçeğin olduğunu ve neden sonsuzluk kavramını aklımın almadığını ve neden her bayılışımda koluma takılan serumun tadını damağımda hissettiğimi ve neden herkesin...

...

Yaşadığım anlamsız cehennemden kurtulmak için her türlü cehenneme giderim.

...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder