12 Ocak 2014

Okuyorsun. Aklında canlanan şeyler, gerçeğinin içinde kaybolmaya ne kadar müsait, bilmiyorsun. Benzer şeyler yaşadığınızı hissediyorsun sadece. Ne kadar benzer, bilemiyorsun.
Onun için üzülüyor musun? Hayır. Kıskançlık duyman bekleniyor. Fakat o da yok. Yalnızca kendine üzülüyorsun. Ve var olan bütün sebeplere. 
Biraz kızgınsın. Ama çok az. Küserim o zaman, diyorsun. O anda aklında başka bir intikam biçimi gelmiyor. İlhamın kaçmış. Ama küsmeye hakkının olmadığının da farkındasın.
Onun sevdiği kadın çocuklardan da masummuş. Belki kıskanabileceğin bir şey bu. Ben de bir kadın sevseydim, diyorsun, çocuklar gibi masum olsun isterdim. Ama öyle olmazdı, biliyorsun. Ben yine gider kendim gibi pisliğin birini bulurdum diyorsun.
Ona yardım etmek istiyorsun. Aslında yardım etmek falan değil istediğin. Yardım edebilecek güçte olmak ve onun bunu bilmesi. Bunu istiyorsun. Yardım etmek umurunda bile değil. İnsanların hüznüne karışmayı sevmiyorsun.
O şimdi romantik kaygılar taşıyordur, diyorsun. Ve onca sığ insanın arasında şair kimliğini koruyabilmesini de takdir ediyorsun. Oysa sen soğuktan nasıl korunulacağını yeni öğreniyorsun.
Sisli bir şehirden selam göndermek istiyorsun onun puslu şehrine. Belki güneşli bir kentte buluşuruz bir gün, diyorsun. Buluşursunuz da ne olur, hiç. "İyi işte bildiğin gibi." desin isteyeceksin, bilmediğini belirtebilmek için. Ama "iyi işte bildiğin gibi"nin onun tarzı olmadığını biliyorsun.
En azından işlediğiniz suçu cesurca yaşayabilseydiniz. Hiç olmazsa bir sır gibi saklasaydınız, belki daha farklı olurdu. Ama insanlar öğreniyor, şahit oluyor. Bir suçu bile kutsallaştıramıyorsunuz. 
O aslında bu kadar sık aklına gelmiyor. Gelirse de hemen çıkıyor, kolayca. Ama şimdi, o bilmese de, hüznünden ona da pay ayırıyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder