21 Ocak 2011

Seni severdim. Seni konuşurdum. Bilmiyorum, adını bir an aklımdan çıkarmayınca sanki sana daha yakın oluyordum. İnsanlara kim olduğunu söylemeden seni anlattığımda daha bir özel oluyordun. Daha mükemmel. Ve sana beslediğim sevgi, o aşk öyle büyümüştü ki zamanın içinde, bir insana dahi söylesem yok olacak, sana erişsem kirlenecek gibiydi. O kadar büyük, o kadar mükemmeldi.
Gelecekte hiçbir önemi olmayacağını bildiğim sevgiler gibi değildi bu.
Sana ulaşmak istemedim hiçbir zaman, ne kadar yakınında olursam o kadar kötü, ne kadar bilinirsem o kadar basit, ne kadar tanırsam seni, o kadar bayağı olacaktı.
Zaman içinde hoşlanmadığım huylarını görecektim, asıl aşık olduğum özelliklerin bana batacaktı, sana giydirdiğim o mükemmel hayal yok olacaktı ve o aşık olduğumun sen olmadığını, yalnızca kafamdaki kalıba en uygun olanın sen olduğunu ve sana rahatlıkla bu kalıbı giydirdiğimi anlayacaktım. Bu yüzden, sana asla ulaşmak istemedim. 
Sen hatırımda hep böyle kal, hep öyle kusursuz kal istedim. Aşkım bilinmesin, azalmasın, basitleşmesin, kirlenmesin istedim.
Beceremedim.
Senden gerçekten özür dilerim, hak etmediğin kadar sevdim seni. Sonra hak etmediğin kadar nefret ettim. Tutturamıyorum ayarı işte, aşk ile nefret arasındaki o ince çizgide gelgit yapıyorum ve gerçekten yoruluyorum.
Seni izliyorum, yine. Ve bunalıyorum. Fazlasıyla basit geliyorsun düşündüklerimden, kolaylaşıyor seni sevmemek, ama seni unutmak değil.
Seni kıskanıyorum, yine. Diyorum, bu kadar basit miymiş sana sahip olmak ? Oysa ben de pekala basit olabilirdim o kadar, ben de etrafında fır dönüp, sürekli gülümseyebilirdim. Belki tamamen sana sahip olmazdım, ama dostluğuna, arkadaşlığına sahip olurdum ve sana yakın olma isteğimi az da olsa dindirirdim. Ama korktum işte, sevgimin eksilmesinden korktum. O öyle bir aşktı ki vazgeçilmez. Ama ben vazgeçtim işte, senden ve bütün o saçmalıklardan, bütün o sana uydurduğum kalıplardan, o mükemmel dediğim adamdan. Vazgeçtim. Çünkü senin aslında hiç var olmadığını fark ettim.
Sen kim olduğunu belli etmeye devam et.
Çünkü aklımdaki sen eriyip gidiyor, geriye ise, hiçbir şey, ama hiçbir şey kalmıyor.

4 yorum:

  1. Çok iyi olmuş bu yazı, bahsettiğin hislerin yarısını anlayabiliyorum -ki bunlar da "uzaktan sevmek"le ilgili olanlar. Diğer yarısı henüz başıma gelmedi, gelse mi daha iyi gelmese mi bilemiyorum. Aşk sadece imkansız olduğu zaman ayakta kalabiliyor sanırım.

    YanıtlaSil
  2. Evet haklısın, imkansız olmadığını anladığın anda bitiveriyor.En azından benimkinde öyle oldu, diğer yarısını yaşamasan daha iyi bence, ya da bilemiyorum, tercih etme şansım olsaydı yaşamamayı tercih ederdim diyelim.

    YanıtlaSil
  3. ben de yaşamamayı tercih ederdim çünkü aşık olan kısının ayakları yerle gök arasında bir yerlerde oluyor. ne hissettiğini anlayamıyor çoğu zaman.
    P.S çok yakın bir zamanda blog açtım,kendi bloguma da beklerim :)

    YanıtlaSil
  4. Aslında o şuursuzluk hissi hoşuma gider benim, belki histen değil, o hissi hissettiren şeyin aşk olmasındandır. Emin değilim.
    P.S: Blogger'a hoşgeldin. :)

    YanıtlaSil