7 Temmuz 2010

...Sadece değişkenim.

Sebebini bilmediğim ve tahmin de edemediğim bir şekilde bir gecede depresyona girmiş hallerimin her birinden minik dozlarda nasibini almış olarak kalktım bu sabah.


Gece nasıl yattıysam, sol dizimin altını nereye kestirdiysem (muhtemelen yatağın kenarına kestirdim.) (kestirmek dememeliydim burada ne denir ki ona ? Neyse.), sol elimin baş parmağına ne halt yaptıysam ve sağ omzumu ne şekle sokup da tutulmuş hale getirdiysem sabah gazi olarak kalktım ve vücudumun her yerini kaplamış olan acı ve ağrı silsilesi benim sabah sabah moralimi bozmaya yetti. Üstelik sarhoş gibiydim ve gecenin üçünde, sabahın beşinde, sabahın yedisinde, sabahın sekizinde, sabahın dokuza yakın saatlerinde milyarlarca kez uyandım ama hiçbirinde tam olarak ayılamadım sanki bana birileri uyuşturucu iğneler vurmuş da kendimi kontrol altına alamıyormuşum, sürekli uyumaya mahkummuşum gibi. Bu mahkumiyet sabah on buçuk gibi bitti ve kendimi yataktan kaldırmayı başardım ama her yanım ağrıyarak. Ve her ne kadar o uyuşturucu tipli hissi yendiysem de vücudumdaki ağrılardan dolayı sinirlerim bozuk bir şekilde kalktım yataktan. 


Evde iki aç çocuk bana bakıyordu (Çocuk dediğim insanlardan biri benden yalnızca bir yaş küçük olan kuzenim yalnız. Neyse.). Bir an önce kahvaltı hazırlamalıydım onlara ve kahvaltılık malzemeler dışında ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Aklıma omlet bile gelmedi ağrılar sağolsun ve annemi aradım birkaç kez. Sonunda meşgule atıp iş yerinden beni aradı ve onunla yaptığımız ilginç telefon konuşması sonrası onun dediği şeyi yaptım ve gerçek anlamda mükemmel bir kahvaltı yaptık, tıka basa doyduk. Ben sorumluluk sahibi bir insanmışım gibi sofrayı falan topladım, bulaşık makinesindeki  temizleri yerlerine yerleştirdim ve yerlerini kirlettiğimiz tabaklar bardaklar aldı, mutfağı da topladıktan sonra yeniden oturma odasına gittim. Ama şöyle bir ayrıntı var ki, aslında onu anlatmak için yazmaya başlamıştım bu metni, bütün bunları yaparken tamamen sessiz (ki normalde çok çok çok fazla konuşurum ben.), cansız, bitkin, kısacası daha dün sevgilisinden ayrılmış Sevde modundaydım. Önemli olan ise bu değil, bunun sebepsiz, durduk yere olması. 


Neyse, odaya gidince film izleme kararı aldık ve belki korkunçtur diye (Açıkçası daha önce izlememiştik bu filmi, reziliz evet, kabul ediyoruz. Yok kendi adıma konuşayım, kabul ediyorum.) House of Frankenstein'ı izleyelim dedik. 67 dakikaydı zaten, hiç de korkunç değildi. İzledik, bitti falan. Film izleme isteğim kursağımda kaldı ve kardeşim de Frankenstein'dan sıkılıp gitmiş olduğu için bir film daha izleyelim dedik ve kuzenimin Eternal Sunshine of the Spotless Mind'ı seçmesiyle onu da izledik. Film boyu nescafe içtim ben sanırım dört koca kupa dolusu -ki bu depresyon modunda olduğumun kocaman bir kanıtıdır.- ve gözlerim yanıyordu sürekli -bu da sevgilisinden geçen gece ayrıldığı için bütün gece ağlamış, bu yüzden de gözleri yanıyor olan Sevde stilinde bir olaydı.-. Film bitti ve bir kahve daha içecektim belki kusarım diye, çünkü gerçekten kusmak istiyordum bu hissi özlemiştim (hala da özlüyorum gerçi, çünkü film biteli on dakika oluyor, eski değil yani P.S. : Saat şu anda 16:13.) ama bir fincan (kupa) daha kahve (nescafe) hazırlamak gözüme zor bir iş gibi göründü ve yapmadım ama yazım bittiğinde büyük ihtimal kendime bir kupa daha nescafe hazırlamaya koyulmuş olacağım (çok uzun bir iş de sanki!).


Her neyse, işte nedendir bilmiyorum, bugün pek bir depresifim sanki. Ama emin de değilim aslında, belki sadece sıkılmışımdır ya da rüyamda eski bir sevgilimi görmüşümdür (ki gördüm.) ve onun etkisiyle böyleyimdir ama bugünüm böyle ve ben bundan nedense rahatsız değilim. Peki bu iyiye mi işaret ? Onu da bilmiyorum. Ama memnunum halimden, sanki gerçek ben buymuşum da etrafa saf salak gülümseyen maskemmiş falan gibi hissediyorum. Ama eminim hepsi gerçek benim, maske falan yok. Sadece değişkenim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder