13 Mayıs 2014

Uzun zamandır yazmıyorum. Sadece buraya değil, hiçbir yere yazmıyorum. Düşünmekten kaçtığım şu günlerde bir de onları yazıya dökmek benim için gerçekten zor olurdu. Yüzleşmek istemediğim birtakım şeyler var. Hepimizin var. Hayatımda bir şeyler değişiyor, bu değişimlerin iç dünyama zarar vermesini önlemeye çalışsam da, önlediğimi sansam da, bu mümkün olmuyor. Hayata bakış açımdaki umursamaz tavır, beni ele geçiriyor. Hiçbir şeyi umursayamıyorum. Umursarsam mahvolacağımı düşünüyorum sanırım. Otokontrolümü yitiriyorum. Benim deliliğim, asla renkli değildi. Şimdi ise renksizlikten öte, yalnızca siyah olmaya yaklaşıyor. Kendimden korkmuyorum, fakat hislerimin, yaptıklarımın, düşüncelerimin binde birini açtığım insanların gözlerindeki korku canımı sıkıyor. O kadar karanlık biri değilim aslında. Gizemli bir yanımın olduğunu düşünmüyorum. Fakat günler geçtikçe ketumlaştığımı hissediyorum, özellikle de kendime karşı. Etrafımda beni hiç tanımayan, ve hiç tanımadığını bilen, hiç tanımayan ama iyi analiz ettiğini sanan, hiç tanımayan ama çok iyi tanıdığını sanan bir sürü insan var. Bir insanı tanımak, sanıldığı kadar kolay değildir. Evet, bunu herkes bilir. Ve ben zaten kolay tanınacak kadar ucuz değilim. İnsanlar karşılarındakini küçümsemeye adamışlar kendilerini. En ufak bir hareketinizden, size dair ucuzluklar çıkarma peşindeler. Halbuki o kapasitedeki insanların hayatımda barınmaları bile onların müteşekkir olmalarını sağlayacak bir sebepken. Narsizmim dibe vurmuş durumda şu sıralar. Birdenbire hayatımdaki leşlikleri görmeye başladım yalnızca. Fakat o leş yaşam biçimine bile estetik bakmam, aslında narsizmimin dibe falan vurmadığının göstergesi. Ben insanlara farklı bakıyorum, onlar bunu anlamıyor. Etrafımda zeki olduğunu bilimle ve kültürle olan alakasını en ufak bir fırsatta göstererek ortaya koymaya çalışan insanlar var. Zekanın insandaki bilgi kapasitesiyle olan ilişkisi beni hiç ilgilendirmiyor. Ben insanların zekalarını hal ve tavırlarından, hassas anlardaki otokontrollerinden, hayata bakışlarından, ve her insanda değişen farklı özelliklerinden anlıyorum. Ve açıkçası, zeka gösterme çabası, beni insanlardan itiyor. Sapyoseksüelliğimin ne derece yanlış anlaşıldığını fark ediyorum. Ben insanlara daha estetik bakıyorum, eğer birinden hoşlandıysam, hoşlanma sebebim kimsenin öngörebileceği bir sebep olmuyor. O kişideki farklı bir estetik değer, farklı bir sanatsal açı hoşuma gidiyor. Eğer o kişide bana ilham verebilecek bir şeyler, bir kırıntı bulabilirsem onu hayatıma dahil ediyorum. Fakat kimseden bunu anlamasını beklemiyorum. En azından fazla basit, fazla indirgenmiş bakılmasa, o da yeterli olurdu. Bütün bunların dışında, insanların aslında kafamda zerre kadar yer etmiyor olması, sadece, şu an olduğu gibi bazı nadir anlarda aklıma gelmeleri beni memnun ediyor. Aylaklığımı yalnız yaşamayı seviyorum. Birçoğunuz gibi. Ama ben, gerçekten, hayatımın çok büyük bir kısmını yalnız geçirmek istiyorum. Hayatımdan asla çıkmayacağına emin olduğum, sevdiğim insanlar zaten var. Fakat ben onların olabildiğince pasif bir biçimde hayatımda yer almalarını tercih ederim. Yine de zaman zaman gelen vicdan azaplarıma engel olamıyorum. Bu konuları konuşmak istediğim, konuşursam anlayacağını, dinleyeceğini ve beni tatmin edecek yorumlar yapacağını düşündüğüm kimse yok çevremde. Fakat o iddiada insanlar var elbette. O iddiadaki kişiler ise yalnızca canımı sıkıyor. O yüzden bunları burada paylaşmayı tercih ettim. Bazen rahatlamaya ihtiyaç duyuyor işte insan. Neyse, şimdilik hoşçakalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder